15.5.17

Sting ve Hikayeleri

Bu yazıda, 1970’lerde hayatımıza The Police grubuyla giren, 80’lerin sonundaysa artık tek başına müziğe devam eden Sting (Gordon Summer) ve onun dünyasını en iyi temsil ettiğini düşündüğüm birkaç şarkısını ve hikayelerini bulacaksınız.
Kişiselleştirmeden yazmaya çabalayacağım. Korkarım, orasında burasında O’na olan büyük sevdam kelimelerime yansıyacaktır.
Sting’e sorulur, bu şarkıları nasıl yazıyorsun? Bu sarkıları yazarken nelerden besleniyorsun? Gayet genelleştirilmiş olan bu sorular aslında hem çok haklı sorular çünkü evet, bilmek istiyoruz ama diğer yandan da çok amaçsız sorular, çünkü formülü olmayan, kendi tabiriyle ‘debelenip durduğunu’ anlatan Sting ne söylerse söylesin onun gibi müzisyen olabilmek sonradan edinilmiş hiçbir yetiyle mümkün olmayacaktır.
Bakıyorum geçmişine, müziğinin geçirdiği evrime, denemelerine, hangi kapısı kilitli odaları açtığına ve görüyorum ki, ister başarılı olsun ister olmasın, her yeni macerasında bir serüvenin peşinde. Tabularını kırmak, kırdığı tabuları en olmaz şekilde birleştirmek yapmaktan en büyük keyif aldığı şey. Sting’e sorulacak en saçma soru ‘Müziğinizin tarzını ne olarak tanımlarsınız?’ olur herhalde. Bir ara bu soru inanılmaz popülerdi ve müzisyenlerin cevaplamaktan en hoşlanmadığı soruydu. Kalıplar içerisinde yaratıcılıktan bahsetmek ne kadar mantıklı olabilir ki…Haklılar.
Şarkılarını yazarken genelde önce melodiyi duyduğunu ardından hikayeyi yazdığını söyler Sting. Bir gün bir melodi yine gelir ve bu sefer hikayede peşine takılır. Hikaye bir gay adamın bir aşk hikayesidir. Aklıma geldiği anda hiç istemedim ve hemen kafamın arkasına ittim düşüncelerimi der Sting. Sonra melodi gider hikaye gider. Üzerinden aylar geçer ve der ki; ben kimim ki nasıl bir insanım ki bu aklıma geldiğinde rahatsız oluyorum! Sonra o harika şarkı ve harika sözler akar gider. “Don’t judge me, you could be me, in another life, in another circumstances”. Ders verir bize. Şarkının adı; Tomorrow We’ll See dir.






Aradan yine yıllar geçer, sene olur 2015. Sting uzun süredir rock albümü yapmaz. Elinde şarkılar vardır ama istediği gibi bir ekip bulamaz. Sonra New York’ta daha genç ama yetenekli olduğunu düşündüğü birkaç kişiyi duyar. Kapanırlar stüdyoya ve başlarlar çalmaya. Şunu söylemek gerekir ki Sting’i çok iyi bir müzisyen yapan şeylerden bir tanesi de muazzam müzisyenlerden oluşan inanılmaz sağlam bir orkestrasının olmasıdır. Çalıştığı müzisyenlerle uzun yıllar çalışmayı sever. Oysa bu rock albümü temelden farklı gelişmiştir. Yeni soluk yeni şarkılar ve herkesin uzun zamandır beklediği rock albümü geliyordur. Şarkıların kayıtları tamamlanırken bir gün bir arkadaşı der ki; seni biriyle tanıştıracağım. 2014 yılında trajik bir şekilde hayatını kaybeden gazeteci Jim Foley’in trajik hikayesinin filmini çekmek isteyen bir ekip vardır. Sting fikri duyar duymaz çok etkilenir ve filmin müziklerine yardım etmek istediğini söyler. Jim Foley 2 sene IŞID’in elinde rehin tutulmuş ve 2 sene boyunca ABD’nin geri almayı çabaladığı ama başaramadığı sonunda ise malesef IŞID tarafından öldürülmüştür. İşte 57TH-9th albümündeki The Empty Chair şarkısı Jim’e yazılmıştır ve aynı zamanda “James Foley Hikayesi” ‘nin film müziklerinde de bulunur.


En sevdiğim şarkılarından olan Russians’da ise, Soğuk savaş döneminde Rus telvizyonlarının sinyallerini yakalayabilen bir program yazan bir arkadaşı vardır. Rus televizyonlarında Sting New York’ta sıcak evinde otururken sabah programlarındaki çocuk programlarını görür ve hikaye kafasına girer. “I hope the Russians love their children too”.

Son yüzyılın gelmiş geçmiş en iyi 5 albümü içerisinde olduğunu düşündüğüm The Last Ship ise başlı başına bir rüyadır aslında Sting için. Çocukluğunun geçtiği Kuzey İngiltere’nin küçük bir kasabası olan Wallsted’de doğar. Burası kocaman bir tersanenin olduğu bir yerdir. Yaşayanların çoğu bu tersaneden çıkan gemilerin yapımında çalışır. Kafasında o resim hiç bir zaman silinmemiştir. Babasıyla olan sürtüşmeleri, fikir ayrılıklarının temeli, müzisyen kimliğiyle ilk yazdığı notalar hep burası sayesinde olmuştur. İster ki iyisiyle kötüsüyle Sting’I asıl Sting yapan bu yeri anlatsın. O son kalkan gemi’yi anlatır. Gemide çalışanların hayatlarına dokunur. Geride kalanların acılarını. Aşkın her gerçek halini ve deniz uğruna herşeyi feda edecek olan deniz ve uzakların sevdalılarını.

Binlerce şarkı binlerce hikaye binlerce melodi…kimi zaman yazar, kimi zaman yazamaz. Hayatın onu sürüklemesini izler. Bekler bekler ve akışında giderken eline ne toplayabildiyse hep en güzelini en ustacasını yapar.
Sting bir müzik dehasıdır. Muhteşem bir şarkı sözü yazarı, muhteşem bir bas gitar virtüözü ve muhteşem bir kalptir. Sesi sözü nefesi bu dünyaya iz bırakmıştır. Umarım her attığı adım bundan sonra da iz bırakmaya devam eder.


Hiç yorum yok: