28.11.15

Zalim Kavşaklar

Hayat bana seçimler sunarken her daim cömert oldu. Bunu inkar edemem. Öte yandan şu da bir gerçek, birçok olayda kendi yolumu kendim çizdim. Önce hayal ettim, uzunca bir süre hayal ettim hatta. Sonra tasarladım kafamda. Çözüm yolu, o noktaya varmak için yollar çizdim. En sonunda da vurucu atışımı yaptım. Şansım hiç yoktu diyemem ama birçok şeyi kendim başardım. 

Üniversiteye girdim, mühendis olmak istiyordum desem yalan olur ama sayısalcıydım bunu biliyordum. Kafam öyle çalışıyordu. Hakkında hiçbir şey bilmediğim bir bölüme girdim sevmediğim bir şehirdeydim üstüne üstlük. Daha kötü ne olabilir ki..29 yaşındayım hayatla alakalı her hesaplaşmamda meydan okudum karşıma çıkan engellere, hep direndim ama istemediğim bir şehirde istemediğim bir bölümde okumaya direnemedim. Sebebini hala bilmiyorum. Açıkcası artık önemli de değil. Çünkü çok mutluyum. Şu an yaptığım şeyden çok mutluyum. Bence herkesin çok heyecan duyabileceği bir şey yapıyorum. Herkesin yaparken feda etmekten hoşlanmayacağı şeyleri feda ediyorum ve bu beni asla mutsuz etmiyor. Ben yine direniyor, baş kaldırıyor, boyun eğmiyorum. Asilik herhalde bu. Bilemiyorum. Adı her ne olursa olsun hayattan zevk alma hissinin yerini hiçbir şey alamıyor. Almasına izin vermemeli bence. 

Derken o sevmediğim bölümün aslında cahilliğimden sevmediğimi anlıyorum ve aşık oluyorum. Yer bilimi. İsme bak. Yerin bilimi. Daha şahane birşey olabilir mi? İnsansın, yaşıyorsun ama nerede niçin nasıl yaşıyorsun? Geçmişte nasıl yaşamışsın? Neler yapmışsın hiçbirşey bilmiyorsun, hergün yeni birşey keşfediyorsun..Daha şahane birşey olabilir mi tekrar ediyorum..Bence olamaz...
Ayak bastığın nefes aldığın yaşayabilmene izin veren o sistemle her gün burun buruna mücadele veriyorsun, onunla konuşuyorsun, onu anlamaya çalışıyorsun. İnsan ömrü 80 yılsa, onun ömrü milyarlarca yıl. Kafan basıyor anladım çözdüm seni diyorsun ancak ilerlediğin yol bir arpa kadar belki var. Gerisi hikaye. 

Bu yazıyı uzun uzun aşık olduğum işi anlatmak için yazmıyorum. Benim hayatıma dokunmuş herkes o tutkumun zaten farkında. Çok da önemli değil zaten. Benim aşkım benim tutkum benim sevdam. Bana özel olsun. 

Gel zaman git zaman derken kaptalist düzenin en acı işleyen çarklarından birinde özel sektörde işe başladım. Başlayalı 5 seneden fazla olmuş çoktan. Kanadadan İtalya'ya oradan Türkiye'ye ve uzun zamandır da Türkiye'de birçok farklı ücra köşelerde yaşıyorum, çalışıyorum. İşin para kısmına bakmazsan sadece salt ekonomik jeoloji yapan birisi olarak düşünürsem, yaptığım iş acaip keyifli. Ancak sektörün acımasızlığı, şiddeti her geçen gün biraz daha artıyor ve bu işi sadece para kazanmak için değil, sevdiği için yapan insanlar olarak biz, her geçen gün biraz daha örseleniyoruz. Çağın gerisinde kalmış bir ülke, çağın gerisinde çağı takip etmeye çabalayan ama bebek adımlarından daha hızlı ilerleyemeyen bir hal alıyor. Kaderi bu. Eğer mevcut sistem değişmezse. 

Mühendislik dediğin meslek çok zor olmasının yanısıra, vicdanını asla kaybetmemen gereken bir meslek. Vicdanın, mesleki ahlakın seni asla yanlız bırakmamalı. Sadece insanlık için değil bu düzen içerisinde uyum içinde yaşabilmeyi sağlayacak herşeye çözüm bulmalıyız. Ben mesleğime böyle bakıyorum. Yenilikçi olmak zorundayım. Dünyanın gidişatını izlemek zorundayım. Ama herşeyden önce tüm bu yazdıklarımın altına en büyük şansım ve en büyük şanssızlığımı eklemeliyim. Ben bir Kadınım. 

Türkiye'de bir kadınım. Mühendis olan bir kadınım. Dünyayı takip eden, çağla beraber hareket etmek isteyen bir kadınım. Bu sıfatları topladığında bir halta yaramayan bir kadına dönüşüyorum. Benliğime, sevgime, saygıma, aşkıma herşeyime müdahaleler yiyorum ve en acısı da bu müdahaleler haklı kılıfıyla sunuluyor bana.

Eylül ayında izne ayrılmadan birkaç gün önce bir arkadaşım telefon etti dedi ki 'Elif izin günü sabahın eve gitme bana gel seni bir yere götürücem, birisiyle tanıştırmam gerek'. Kadınla tanıştım, 30 dk ayakta durmaksızın sohbet ettik. İlk anda kaynaşırsın ya. Neler yaptığımı sordu, neler hayal ettiğimi...Sonra kendi hayallerinden bahsetti. Uzun uzun. En sonunda dedi ki 'Elif senin gibi birileriyle her zaman projeler yapmak isterim, irtibatı koparma benimle' dedi. 

Bir mail atmış şimdi bana, uzuuuun uzuuuuuuun yapmak istediklerinden bahsetmiş, herşey harika, beni çok iyi analiz etmiş, neler yapmaktan hoşlanacağım onu anlamış bir kadın karşımda bana 'hadi' diyor. 

Hadi Elif Bir kere daha elinin tersiyle herşeyi bırak ve git. 

O kadar zor ki...Önceki gidişim yine kolaydı..Şimdi ise daha zor, kendime tamamen yeni bir hayat çizmişken, ya da çizdiğimi zannederken..Hayatımın 10 senesini verdiğim adamla evlilik hayalleri kurup eve taşınmaktan bahsederken o, ben , Elif, karşısına çıkıp, Üzgünüm kalbim orası için atıyor, yapamam burada gitmeliyim' i nasıl diyeceğim? 

Hadi dedim diyelim...hayatta her yol ayrımıında bencilce sadece kendi zevkim için herşeyi feda edip gidecek miyim ben?

Bu sadece karşımdaki insana ya da aileme sevdiğim insanlara karşı bir sorumluluk savaşı değil, kendimle de savaşım..

Kendini tanımak, anlamak böyle birşey olsa gerek. 

Dün twitter'da yazmıştım. Sanki başkasından aldığım bir sözmüş gibi tırmak içine aldım oysa ki kendi sözümdü, şimdi tekrarlayarak sonlandırıyorum yazımı. 

''You don't have to travel the whole world to see the real you, you travel to see everything but you''

Seyahat etmek fiziksel değil, zihinsel olmalı aynı zamanda. 

Sevgiler,

Hiç yorum yok: