Bu yazıda,
1970’lerde hayatımıza The Police grubuyla giren, 80’lerin sonundaysa artık tek
başına müziğe devam eden Sting (Gordon Summer) ve onun dünyasını en iyi temsil
ettiğini düşündüğüm birkaç şarkısını ve hikayelerini bulacaksınız.
Kişiselleştirmeden
yazmaya çabalayacağım. Korkarım, orasında burasında O’na olan büyük sevdam
kelimelerime yansıyacaktır.
Sting’e sorulur,
bu şarkıları nasıl yazıyorsun? Bu sarkıları yazarken nelerden besleniyorsun?
Gayet genelleştirilmiş olan bu sorular aslında hem çok haklı sorular çünkü
evet, bilmek istiyoruz ama diğer yandan da çok amaçsız sorular, çünkü formülü
olmayan, kendi tabiriyle ‘debelenip durduğunu’ anlatan Sting ne söylerse
söylesin onun gibi müzisyen olabilmek sonradan edinilmiş hiçbir yetiyle mümkün
olmayacaktır.
Bakıyorum
geçmişine, müziğinin geçirdiği evrime, denemelerine, hangi kapısı kilitli
odaları açtığına ve görüyorum ki, ister başarılı olsun ister olmasın, her yeni
macerasında bir serüvenin peşinde. Tabularını kırmak, kırdığı tabuları en olmaz
şekilde birleştirmek yapmaktan en büyük keyif aldığı şey. Sting’e sorulacak en
saçma soru ‘Müziğinizin tarzını ne olarak tanımlarsınız?’ olur herhalde. Bir
ara bu soru inanılmaz popülerdi ve müzisyenlerin cevaplamaktan en hoşlanmadığı
soruydu. Kalıplar içerisinde yaratıcılıktan bahsetmek ne kadar mantıklı
olabilir ki…Haklılar.
Şarkılarını
yazarken genelde önce melodiyi duyduğunu ardından hikayeyi yazdığını söyler
Sting. Bir gün bir melodi yine gelir ve bu sefer hikayede peşine takılır.
Hikaye bir gay adamın bir aşk hikayesidir. Aklıma geldiği anda hiç istemedim ve
hemen kafamın arkasına ittim düşüncelerimi der Sting. Sonra melodi gider hikaye
gider. Üzerinden aylar geçer ve der ki; ben kimim ki nasıl bir insanım ki bu
aklıma geldiğinde rahatsız oluyorum! Sonra o harika şarkı ve harika sözler akar
gider. “Don’t judge me, you could be me, in another life, in another
circumstances”. Ders verir bize. Şarkının adı; Tomorrow We’ll See dir.

Aradan yine
yıllar geçer, sene olur 2015. Sting uzun süredir rock albümü yapmaz. Elinde
şarkılar vardır ama istediği gibi bir ekip bulamaz. Sonra New York’ta daha genç
ama yetenekli olduğunu düşündüğü birkaç kişiyi duyar. Kapanırlar stüdyoya ve
başlarlar çalmaya. Şunu söylemek gerekir ki Sting’i çok iyi bir müzisyen yapan
şeylerden bir tanesi de muazzam müzisyenlerden oluşan inanılmaz sağlam bir
orkestrasının olmasıdır. Çalıştığı müzisyenlerle uzun yıllar çalışmayı sever.
Oysa bu rock albümü temelden farklı gelişmiştir. Yeni soluk yeni şarkılar ve
herkesin uzun zamandır beklediği rock albümü geliyordur. Şarkıların kayıtları
tamamlanırken bir gün bir arkadaşı der ki; seni biriyle tanıştıracağım. 2014
yılında trajik bir şekilde hayatını kaybeden gazeteci Jim Foley’in trajik
hikayesinin filmini çekmek isteyen bir ekip vardır. Sting fikri duyar duymaz
çok etkilenir ve filmin müziklerine yardım etmek istediğini söyler. Jim Foley 2
sene IŞID’in elinde rehin tutulmuş ve 2 sene boyunca ABD’nin geri almayı
çabaladığı ama başaramadığı sonunda ise malesef IŞID tarafından öldürülmüştür.
İşte 57TH-9th albümündeki The Empty Chair şarkısı Jim’e
yazılmıştır ve aynı zamanda “James Foley Hikayesi” ‘nin film müziklerinde de
bulunur.

En sevdiğim
şarkılarından olan Russians’da ise, Soğuk savaş döneminde Rus telvizyonlarının
sinyallerini yakalayabilen bir program yazan bir arkadaşı vardır. Rus
televizyonlarında Sting New York’ta sıcak evinde otururken sabah
programlarındaki çocuk programlarını görür ve hikaye kafasına girer. “I hope
the Russians love their children too”.
Son yüzyılın
gelmiş geçmiş en iyi 5 albümü içerisinde olduğunu düşündüğüm The Last Ship ise
başlı başına bir rüyadır aslında Sting için. Çocukluğunun geçtiği Kuzey İngiltere’nin
küçük bir kasabası olan Wallsted’de doğar. Burası kocaman bir tersanenin olduğu
bir yerdir. Yaşayanların çoğu bu tersaneden çıkan gemilerin yapımında çalışır.
Kafasında o resim hiç bir zaman silinmemiştir. Babasıyla olan sürtüşmeleri,
fikir ayrılıklarının temeli, müzisyen kimliğiyle ilk yazdığı notalar hep burası
sayesinde olmuştur. İster ki iyisiyle kötüsüyle Sting’I asıl Sting yapan bu
yeri anlatsın. O son kalkan gemi’yi anlatır. Gemide çalışanların hayatlarına
dokunur. Geride kalanların acılarını. Aşkın her gerçek halini ve deniz uğruna
herşeyi feda edecek olan deniz ve uzakların sevdalılarını.
Binlerce şarkı
binlerce hikaye binlerce melodi…kimi zaman yazar, kimi zaman yazamaz. Hayatın
onu sürüklemesini izler. Bekler bekler ve akışında giderken eline ne
toplayabildiyse hep en güzelini en ustacasını yapar.
Sting bir müzik
dehasıdır. Muhteşem bir şarkı sözü yazarı, muhteşem bir bas gitar virtüözü ve
muhteşem bir kalptir. Sesi sözü nefesi bu dünyaya iz bırakmıştır. Umarım her
attığı adım bundan sonra da iz bırakmaya devam eder.